1919 Aralık ayının sonları… Atatürk'ün başkanlığındaki Temsil Heyeti, Erzurum'dan Sivas'a giderken yaşadığı yoksulluğu, şimdi de Sivas'tan Ankara'ya giderken yaşıyordu. Bütün paraları, yol için 20 yumurta, 1okka peynir ve 10 ekmeğe yettiğinden ancak bunları alabildiler. Allah'tan Ankara'ya hareket etmeden kısa bir süre önce Osmanlı Bankası'ndan senet karşılığı 1000 liraya yakın bir para buldular. Ayrıca Sivas Amerikan Okulu Müdiresi bir araba, birkaç lastik ve biraz benzin verdi. Atatürk, bunların parasını ödemek istediyse de müdire kabul etmedi.
Ankara günlerinde yaşanan parasızlığı, o günlerin tanığı Mazhar Müfit Kansu şöyle anlatıyor:
“Ekmekçiye bile verecek paramız kalmamıştı. (…)Bankalardan ve kurumlardan ödünç para almayı Paşa'ya bir türlü kabul ettiremedim. Ne yapacaktık? Benim bir kürküm vardı. Erzurumlu Nafiz Bey'e müracaatla sattırılmasını rica ettim. Nafiz Bey, ‘Ocak ayı içindeyiz, – ne giyeceksin' diye satmamakta ısrar ettiyse de, bu ısrar ne olursa olsun kulağıma giremezdi. Aç mı kalacaktık? Nihayet onu da sattık. Kimse de satılacak bir şey kalmadı. Paşa ile bu konuda bir çare bulamayarak, Hele bakalım, sabah olsun, yine düşünürüz' sözü ile odalarımıza çekildik. Ankara'ya geldiğimiz zaman hemen bir hafta bizi belediye besledi. Fakat bu aylarca devam edemezdi. Velhasıl çaresizlik içinde (…)mustarip bir halde idik…”
RIFAT HOCA HIZIR GİBİ YETİŞTİ
O gece Mazhar Müfit uyuyamamış, yatağında istirahat ediyordu. Kış güneşi Ankara'yı yavaş yavaş aydınlatmaya başlamıştı ki kapı vuruldu. “Müftü Efendi geldi” dediler. Mazhar Müfit telaşla yatağından fırlayıp giyindi. İlk aklına gelen, şeker yokluğu oldu. Hoca, ya kahve isterse? Peki ya sigara içiyorsa! Ne şeker ne sigara vardı. Kısa bir süre sonra Ankara Müftüsü Rıfat Efendi, Mazhar Müfit'in odasına girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanın yanındaki bir iskemleye oturdu. Selamlaşmanın ardından Mazhar Müfit, “Müftü Efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz, değil mi?” diye söze başlayınca, Rıfat Efendi, “Evet içmem!” dedi. “Sigara?” “Onu da kullanmam…” Aslında Rıfat Efendi kahve içerdi. Ancak yokluğun farkındaydı. Rıfat Efendi tebessüm ederek “Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik, az da olsa yardımda bulunmayı vazife bildik” dedi. Mazhar Müfit, yatağın yanındaki kasayı göstererek “Paramız var!” dedi. Oysaki kasada sadece 48 kuruş vardı. Rıfat Efendi, Mazhar Müfit'i dinlemedi bile. Ayağa kalktı. Cübbesinin altından bir torba çıkardı. Torbanın içindeki kâğıt paraları saymaya başladı. Bu sırada Mazhar Müfit, “Teşekkür ederiz, ama bu konuda önce Paşa ile bir görüşseniz iyi olur” deyince Rıfat Efendi, Atatürk'le görüştüğünü söyledi. Bu sırada saydığı paraları tek tek masanın üzerine koyuyordu: 100, 200, 300, 500… derken tamı tamına1000 lira saydı. Mazhar Müfit, sevincini belli etmemeye çalışarak paraları alıp kasaya koydu. Sonra hemen emir erini çağırdı. Masanın gözünden çıkardığı iki şekeri verip “Bize birer kahve pişir” dedi. Başından beri durumun farkında olan Rıfat Efendi gülümseyerek “Şeker pahalı, hesap lazım, size de gelen giden çok, başa çıkılmaz, değil mi?” diye latife yaptı. Kahveler içildi.
Hoca gidince Mazhar Müfit de hemen Atatürk'ün yanına gitti. Atatürk, “Ne kadar?” diye sorunca, Mazhar Müfit, “1000” dedi. Atatürk, “Gördün mü akşam ne kadar sıkılmıştık. Bu akla gelir miydi? Allah bize yardım ediyor” dedi. Bunun üzerine Mazhar Müfit, “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” deyince Atatürk biraz tebessüm ederek “Şimdi Hızır' ı filan bırak bakalım, masraf ve geliri düzenle…” dedi
Rıfat Efendi Milli Mücadeleye Katılıyor
5 Eylül 1919'da Ankara'nın ileri gelenleri Padişah Vahdettin'e telgraf çekip hem Kurban Bayramı'nı tebrik etmek, hem de Ankara Valisi Muhittin Paşa'yı şikâyet etmek istemişlerdi. Ancak Sadrazam Damat Ferit, “Padişahla doğrudan doğruya görüşülemeyeceği” gerekçesiyle telgrafı kabul etmemişti. Buna çok kızan Müftü Rıfat Efendi ve Ankaralılar, İstanbul'a çektikleri başka bir telgrafla “Padişah ve onun hükümetini tanımadıklarını” bildirmişlerdi.
Atatürk, Nutuk'ta Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'nin bu direnişinden övgüyle söz eder.
Bu olaydan sonra Rıfat Efendi, bir anlamda padişaha isyan edip tamamen Kuvayı Milliye saflarına geçmişti. Nitekim 29 Ekim 1919'da kurulan Ankara Müdafaa i Hukuk Cemiyeti'nin başkanı seçilmişti. Ayrıca Ankara'da bir gönüllü alay kurulmasına öncülük etmişti. O sırada Milli Mücadele'ye karşı çalışan Ankara Valisi Muhittin Paşa 28Ekim 1919'da Kuvayı Milliyecilerce tutuklanıp İstanbul'a gönderilmişti. İstanbul Hükümeti, onun yerine Ziya Paşa'yı Ankara'ya vali tayin etmişti. Ancak Ankara Müftüsü Rıfat Efendi, bu yeni valiyi bir mektupla tehdit etmişti. Eskişehir'e kadar gelen Ziya Paşa, hocanın tehdidi üzerine oradan geriye dönmek zorunda kalmıştı. Atatürk, Nutuk'ta Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'nin bu direnişinden övgüyle söz eder.
İstanbul Hükümeti'nin, 11 Nisan 1920'de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah imzasıyla yayımladığı ihanet fetvası " Kuvâ-yi Milliyecilerin öldürülmelerinin günah sayılmayıp dînen caiz ve vazife sayıldığını duyuran fetvasını " türlü yollarla; örneğin Yunan ve İngiliz uçaklarıyla yurda dağıtıldı. Fetva etkisiyle Anadolu'nun pek çok yerine Kuvayı Milliye' ye karşı isyanlar çıktı. Bunun üzerine Ankara Müftüsü Rıfat Efendi başkanlığında bu fetvaya karşı Ankara Fetvası' nı ilan etti. Fetva 153 müftü tarafından imzalanarak dağıtıldı. Özetleyecek olursak Ankara fetvası "Şeyhülislam işgal altındadır, onun verdiği fetva muteber değildir". Bunun üzerine 24 Nisan 1920 tarihinde padişah imzasıyla Ankara Müftülüğü görevinden alındı ve Divan-ı Harb tarafından Milli Mücadeleye verdiği destekten dolayı idama mahkûm edildi. İlk kez bir Osmanlı halife/padişahı, bir müftü hakkında ölüm fermanı veriyordu.
3 Mart 1924'te 429 sayılı kanunla Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırılıp yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. 1924'te Diyanet İşleri Başkanı olan Rıfat Börekçi, 1941'de ölümüne kadar bu görevde kaldı.
Rıfat Börekçi anlatıyor:
“Ata'nın huzuruna geldiğimde beni ayakta karşılardı… ‘Paşam beni mahcup ediyorsunuz' dediğim zaman ‘Dina damlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır' buyururlardı. Atatürk şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi.” Mazhar Müfit Kansu da şöyle diyor: “Müftü Efendi'yi Mustafa Kemal Paşa çok severdi… Paşa, Rıfat Efendi'ye, Diyanet İşleri Başkanı iken her hafta yaver gönderir, bir arzusu olup olmadığını sordururdu; resmi otomobili yokken bir otomobil tahsis etmişti.” Uluğ İğdemir de “Her bayram Rıfat Börekçi'ye bir hediye gönderir ve buna 1200 liralık bir çek eklerdi” diyerek Atatürk'ün Rıfat Börekçi'ye çok değer verdiğini belirtir.