okunma
1. Erzurumlu Kara Fatma (Fatma Seher Elden) (1888-1955)
Kara Fatma’nın kendi kurduğu müfrezesinde en fazla 43 kadın, 700 de erkek olduğu bilinmektedir. Kahramanlıkları başka birliklere örnek gösterilmiş, üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiştir. İznik Cephesi’nde göğsünün sağ tarafına bir mermi saplansa da kanlar içinde çarpışmaya devam etmiş, bir başka çarpışmada dokuz yaşındaki kızı Fatma’nın eli parçalanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’ta faaliyette bulunduğunu haber alınca onu görmek için Sivas’a gitmiştir. Paşayla konuşmasında Paşa ona “Bütün kadınlar senin gibi olsaydı Kara Fatma”demiş, bu hitaptan sonra Fatma Seher’in adı Kara Fatma olarak kalmıştır. Paşa’nın verdiği talimatları İstanbul’a giderek yerine getirmiştir.
Zaferden sonra terhis edilen Kara Fatma, yokluk içinde yaşamasına rağmen, kendisine bağlanan üsteğmenlik maaşını “Ben bütün mücadeleleri vatanım ve milletim için yaptım bir beklentim yok.” diyerek Kızılay’a bağışlamıştır.2 Temmuz 1955’te vefat etmişti
2. Münevver Saime, Asker Saime ( Ö. 1951)
Okulu bittikten sonra İhtiyat Zabiti Münir Bey’le evlendi. Birlikte Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’da kurulan gizli bir teşkilata katıldılar. Askeri bir görevle Ankara’ya gönderildiler.
Yozgat'ta başlayan isyanı bastırmak için Yozgat'a sevk edilen askeri kıtada Münir Beyle birlikte Saime Hanım da yer aldı. İsyan bastırıldıktan sonra Ankara'ya dönen Saime Hanım bu defa da İstanbul- Ankara arasında askeri istihbarat göreviyle İstanbul'a gönderildi. Ankara ile İstanbul arasında kuryelik yaparak Ankara'nın kendisinden beklediği hizmetleri yerine getirdi. Bu hizmetleriyle İstiklal Madalyasına layık görüldü.
Savaşın sona ermesiyle Saime Hanım ve Münir Bey İstanbul’a döndü. Burada Maarif Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından Saime Hanım’a öğretmenlik görevi verildi. Beyoğlu Kız Lisesi’nde öğretmenlik yaptı.
3. Şerife Bacı (Ö. 1921)
Kurtuluş Savaşı'nın Türk kadın kahramanı Şerife Bacı, Kastamonulu yaşlı kadın ve erkeklerle birlikte Kastamonu'daki cephanelerin Ankara'ya götürülmesinde verdiği mücadele sonucunda 1921 yılının Aralık ayında ağır kış şartları nedeniyle henüz 21 yaşındayken donarak hayatını kaybetti. Cephaneler ıslanmasın diye kazağını cephanelerin üstüne örtmüş, yavrusu ölmesin diye de üzerine abanmış ve bunun sonucunda kendisi soğuktan donarak vefat etmişti. Seydiler Belediyesi, 1973 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 50. yılında belediye binasının önüne rölyefini yaptırmış ve ismi birçok kuruma verilmiştir.
4. Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar) (1884-1964)
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto etmek için düzenlenen Fatih, Beşiktaş, Kadıköy ve Sultanahmet mitinglerinde yaptığı ateşli konuşmalarla dikkat çekti.
Mili Mücadele‘ye katılmak için Anadolu’ya gitti. İngilizlerin İstanbul’u işgal etmesi üzerine İstanbul Hükümeti tarafından idama mahkum edildi. Kurtuluş Savaşı sırasında cephede görev yapan Halide Edib’e; Sakarya Savaşı’nda onbaşı, İzmir’in kurtuluşunun ardından da başçavuş rütbesi verildi.
Cumhuriyetin ilanından sonra yurtdışına giderek 14 yıl İngiltere ve Fransa’da kaldı. 1939 yılında Türkiye’ye döndü ve İstanbul Üniversitesi‘nde görev yapmaya başladı. 1950 yılında Demokrat Parti‘den İzmir Milletvekili seçilerek Meclis’e girdi. Halide Edip Adıvar, 9 Ocak 1964 tarihinde hayatını kaybetti.
5. Halime Çavuş (Halime Kocabıyık) (1898 - 1976)
Babası ve annesi istememesine rağmen Türk Kurtuluş Savaşı'na katılmak istedi. Saçlarını kazıttı, sakal tıraşı oldu ve erkek kılığında milis güçlere katıldı. Arkadaşları arasında uzun süre Halim olarak tanındı. Ordunun lojistiğinde görev aldı. İnebolu Limanı'ndan Ankara ve Sakarya'ya öküz arabaları üzerinde silah ve mühimmat taşıdı.
Bir gün İnebolu'dan cepheye mühimmat taşırken kar yağışlı ve soğuk havada montunu cephanenin üzerine örttü. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyete denk geldi ancak onu tanıyamadı. Mustafa Kemal Paşa, cepheye taşıdığı mermileri kendi hayatından daha çok önemseyen bu askeri görünce çok etkilendi ve ona "Neden üzerindeki montu mermilerin üstüne örttün, üşümüyor musun?" sorusunu yöneltti. Halime, "Benim üşümem hiç önemli değil. Bu cephane yüzlerce, belki de binlerce askerimizi koruyacak." dedi. Kimi kaynaklara göreyse "Bey, yüz bin kişi kurtulacak. Ben öleceğim de ne olacak?" sözlerini sarf etti. Mustafa Kemal Paşa, kafa kâğıdını -yani kimliğini- istediği Halime'nin kadın olduğunu görünce kendisine "Sen kız mısın?" diye sordu ve "Evet." cevabını aldı. Paşa, yaverine Halime Çavuş'la ilgili tüm bilgileri not aldırarak Ankara'ya döndü.
9 Haziran 1921'de Yunan savaş gemileri Georgios Averof ve Kilkis, İnebolu'yu bombaladığı sırada ayağına gelen şarapnel parçası nedeniyle ayağından ağır yaralanarak ordudan ayrıldı. Savaşın sonunda Mustafa Kemal Paşa ve eşi Latife ile görüşmesi için Ankara'ya davet edildi. Çankaya Köşkü'nde on beş gün ağırlandı. Bu sırada çavuş rütbesine yükseltildi ve İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Paşa'nın "Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol." sözlerine, "Annem ve babam beni bekler." yanıtını verdi. Paşa tarafından çeşitli hediyelerle birlikte evine yollandı ve kendisine aylık bağlandı.
6. Nezahat Onbaşı (Nezahat Baysel) (Ö. 1994)
Annesini I. Dünya Savaşı yıllarında veremden kaybetti. Babası onu cepheye beraberinde götürmek zorunda kaldı. Böylece önce Çanakkale Savaşı'na katılan Nezahat, daha sonra babasının emrindeki 70. Alay ile Milli Mücadele'de yer aldı. Böylece çocukluğu savaş cephelerinde geçti, ata binmeyi ve silah kullanmayı öğrendi.
Yunan kuvvetlerinin “Kızlı Alay” dedikleri 600 kişilik 70. Alayın simgesi haline geldi. Mustafa Kemal ve İsmet Paşa'nın da dikatini çekti. Alayı ziyareti sırasında Mustafa Kemal Paşa ile tanışan Nezahat, Bursa Ahudağ eteklerinde, Bozüyük'te Atatürk'ün özel vagonunda ve Akşehir'de olmak üzere üç kez daha cephede Mustafa Kemal Paşa ile karşılaştı.
Türk ordusunun Yunanlara karşı ilk defa yenilgi aldığı cephelerden biri olan Gediz Cephesi’nde kaçan askerlerin geri döndürülüp birliğin toparlanmasında rolü oldu; "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?" sözleri ile askerlerin önüne dikilmesi onun bir savaş kahramanı olarak tarihe geçmesini sağlamıştır. Bu olaydan sonra kendisine onbaşı rütbesi verildi.
Nezahat Onbaşı’nın kahramanlık hikâyesi savaş yıllarında TBMM’de tartışıldı. 30 Ocak 1921 günü yapılan 140. oturumun birinci celsesine Bursa mebusu Emin Bey, ilk İstiklal Madalyası’nın Nezahat Onbaşı’ya takdimini teklif etti. Madalya takdimine dair karar zabıtlara geçmiş, ancak Nezahat Hanım’ın ömrü boyunca hayata geçirilmemiştir. Nezahat Onbaşı, savaştan sonra babası ile İstanbul'da yaşadı.
7. Gördesli Makbule (1902-1922)
Makbule Hanım daha bir yıllık evli iken eşinin yanında Kuvay-i Milliye'ye katılmıştır. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir'i işgal ederek Batı Anadolu'yu işgale başlaması sonrası 7 Kasım 1921'de eşi Halil Efe ile Türk direniş çetelerine katıldı.
Yunan kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda bulundu. Yunanlar Sakarya Muharebesi'ni kaybederek Afyon mevzilerine çekildiklerinde, bir taraftan da Halil Efe'nin Gördes-Sındırgı-Akhisar bölgesinde faaliyet gösteren çetesinin saldırıları ile karşılaşıyorlardı.
Şahinkaya Köyü ve Akkocalı Köyü civarındaki Kocayayla mevkinde, baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için öne atılınca başından vurularak ölmüştür. Hatırasını yaşatmak üzere ismi Türkiye genelinde birçok yapı, ilkokul ve ortaokula verilmiştir.
8. Çete Emir Ayşe (Emire Ayşe Aliye) (1894-1967)
Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışan Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüş ve Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış ve Yörük Ali Efe’ye katılmıştır. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlarla savaşmıştır. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanı’nda Çete Emir Ayşe’nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı.
“O günlerden iki hatıram kaldı. Biri kadınlığımla verdiğim savaş, öteki de rahmetli Atatürk'ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyasıdır.” demiştir.
9. Tayyar Rahmiye (1890-1920)
Sykes-Picot Anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması üzerine Fransızlar kendilerine vadedilen güneydeki Anadolu topraklarına çıkarma yapmış, Anadolu genelindeki işgallere karşı başlatılan Türk Kurtuluş Savaşı'nın Güney Cephesi'nde ise işgalci Fransız güçlerine karşı Kuvay-i Milliye'ye bağlı IX. Tümen'in direnişe başlamıştır.
Rahmiye Hanım gönüllü olarak Kuvay-i Milli'ye bağlı IX. Tümen'e katılarak, Fransız askerlerinin ele geçirdiği Osmaniye yakınındaki demiryolu tünelini patlatmış ve bölgedeki Fransız güçlerinin cephane ikmalini büyük sekteye uğratmıştı. Tayyar lakabıyla bilinen Rahmiye Hanım 1920 yılındaki muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında Fransızlarca vurulurak vefat etmiştir.
10. Hafız Selman İzbeli
Milli Mücadele kadın milislerinden. Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kadınlar Kolu kurucularından olup Kastamonu’da ilk kadın meclisi üyesiydi. Varlıklı bir aileden geliyordu. Kurtuluş Savaşı sırasında Kastamonu’daki kadınlarla birlikte asker için çorap, kazak, fanila örüp cepheye gönderdi. Askerler Kastamonu’ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurdu.
Mustafa Kemal’in Kastamonu’ya geldiği sırada İzbeli Konağı’nı ziyaret ettiği ve karşılıklı kahve içtikleri söylenir. Hafız Selman İzbeli, savaştan sonra kısa zamanda Latin harfleri ile okuma yazmayı öğrendi. Kendisine milletvekilliği önerildiğinde hafız olduğundan başını açmayacağını, bu yüzden de milletvekili olamayacağını söyleyerek reddetti.
11. Gazi Binbaşı Ayşe (Altıntaş) (Ö.1949)
Binbaşı Ayşe, bizzat kendi macerasını şöyle anlatmaktadır:
“…Büyük harpte Kafkas Cephesi’nde yaralanarak ölen kocamın ve tüm vatan evlatlarının intikamını almaya and içmiştim. Allah, bu fırsatı 15 Mayıs (1)335–(1919)’da bana verdi. İzmir’i Yunanlılar işgal ettiği sırada ilk mukâvemetimiz sona erip şehre Yunanlılar hâkim olunca Aydın’a gittim. Orada faaliyete geçerek bir Kuva–yı Milliye birliği teşkil edip, bilâhare Nuri Çetesi’ne katıldım. Aydın muharebelerini yaptıktan sonra Koçarlı’ya çekildik. Bu sûretle, bilfiil atıldığım İstiklal Mücadelesi’ne başından sonuna kadar iştirak ettim.
İlk defa Sakarya’da sol kasığımdan piyâde mermisi ile yaralandım. Seyyar hastanede tedaviden sonra tekrar müfrezeme iltihak ettim. Büyük Taarruz’da Mürsel Paşa Fırkası’na iltihak ettik. Ve Ahır Dağları’ndan düşman gerilerine akmağa memur edildik. İzmir’e ilk giden birlikler arasında ben de vardım. Ancak, bu arada misketle sol bacağım kırıldı.”…
Binbaşı Ayşe; ayağında çizmesi,başında kalpak ve subay kılığında gezdi.Askerden her zaman büyük saygı gördü.
Zafer'den sonra uzunca bir süre İzmir'de oturdu. 1934 yılında Soyadı Kanunu kabul edilince, ALTINTAŞ soyadını aldı.
12. Melek Reşit Hanım (Melek Ronabar) (1807-1958)
Türk kadınlarının Millî Mücadele’ye büyük kararlılıkla katılışını gösteren en önemli olay, merkezi Sivas’ta olmak üzere “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”nin kuruluşudur. Bu cemiyet Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Reşit Hanım ve arkadaşları tarafından Sivas’ta kurulmuş, kısa sürede Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde Merkez’e bağlı birçok şubeleri açılmıştır .
Düşman işgallerini büyük bir hassasiyet ve dikkatle izleyerek İtilâf Devletleri ve İstanbul Hükûmeti’ne karşı zaman zaman protestonameler yayımlayan, Millî Orduya para ve mal yardımı kampanyaları açan, Millî Mücadele için Anadolu’ya geçenlere kutlama mesajları gönderen bu cemiyet Kurtuluş Savaşı boyunca Türk kadınlığının iftihar edeceği büyük hizmetler görmüştür. Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, hizmetleri esnasında daimî surette Heyet-i Temsiliye ve Ankara Hükümeti ile ilişkilerini sürdürmüş ve Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük takdirini kazanmıştır.
Ve daha yüzlercesi... Ruhları Şad olsun...
14. ATATÜRK'ün 21 Mart 1923 tarihinde yaptığı konuşmada, Türk kadınının Millî Mücadele’deki hizmetlerini anlatan sözleri
“Dünyanın hiç bir yerinde hiç bir milletinde Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesâisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiç bir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım. Milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gördüm’ diyemez... Belki erkeklerimiz memleketi istilâ eden düşmana karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında isbât-ı vücut ettiler. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat menba’larını kadınlarımız işletmiştir... Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulâtı pazara götürerek paraya kaideden, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o ulvî, o fedakâr, o ilâhî Anadolu kadınları olmuştur. Binaenaleyh hepimiz bu büyük ruhlu ve duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle ebediyyen taziz ve takdis edelim.”
Facebook Yorumları
Disqus Yorumları